Cesareti nasıl tanımlıyoruz? Korkmamak olarak mı? Herkes korkar şüphesiz. Cesaret korktuğun halde korkularının üzerine gitmektir. Ödün patlaya patlaya korkularınla yüzleşmektir. Gerçeği aramaktır cesaret. Gerçeklerden kaçmamaktır.İşine gelmese de, acı verse de, hiç değiştirilemeyecek kadar kötü olsa da kaçmamaktır. Çin atasözü derler, araştırmadım kaynağını bilmiyorum ama seviyorum şu sözleri;

“Tanrım bana değiştirebileceklerim için güç, değiştiremeyeceklerim için sabır, bu ikisini ayırt etmek içinde akıl ver” Ben yanına birde gerçeklerle yüzleşebilmek ve başedebilmek için cesaret ekliyorum.

Birçok tanımlarla ayırabileceğimiz özelliklerinin yanında, insanoğlunun soyut, ama o kadar önemli bir özelliği varki onları ikiye ayırıyor. İdare edenler ve idare edilenler. Lokomotif olanlar ve sıralı vagon olmayı tercih edenler. Elbetteki akıl, güç, eğitim, sağlık, sosyal konum vs. yönünden eşit şartlarla donanmıyor kişisel gelişimimiz. Elbetteki herkes lider karakterde olacak yada her sorunun üstesinden gelebilecek diye bir şey yok. Ama yerinde sayma lüksüne de sahip değil hiç kimse. Ben buyum, malzeme bu diyerek kestirip atmak, kişiliğinin üzerine olumlu yönde bir tuğla dahi koymaya gayret etmemek, etrafındakilere haksızlık değil mi?

İdare edenler, gerçeklerle yüzleşebilecek cesarete sahiptir. Kendilerinden çok başkalarını düşünür, gerekirse sessiz sedasız kenara çekilmesini bilirler. Alttan almak, orta yolu bulmak, nabza göre şerbet vermek bu tür insanların yaşamlarından bir parçadır, gocunmazlar. Her doğruyu her yerde söyleyemeyeceklerini, susmanın bazen altın anahtar olduğunu erken öğrenirler. Sebep-sonuç ilişkisinden her daim kendilerine pay çıkarabilecek olgunluğa, kendisi için istemediğini bir başkası için istemeyecek erdeme, kin ve nefreti üzerinde yuvalandırmayacak güzel ahlaka sahiptirler. Madalyonların mutlaka öteki yüzlerinin de olduğunu bilirler.

Ya idare edilenler? Onlarda ikiye ayrılıyor kendi içlerinde. Durumlarının farkında dahi olmayanlar, olup da bile bile diğerlerinin iyi niyetini istismar edenler. Ama sonuç değişmiyor. Yol açtıkları sıkıntılar, yaşattıkları üzüntüler, taşıttıkları ağırlıklar idare edenler için aynı. Değişmeyen keskin bir gerçek daha var yanı sıra. İdare eden türünden olan bir insan asla ama asla idare edilen olmak istemiyor, benzemek bile istemiyor. Katlandığı zorlukları, tattığı acıları, döktüğü gözyaşlarını emek sandığına kilitliyor ve yoluna devam ediyor.

Diğer grupsa, onların atlattığı fırtınalara değil belki ama limana taşıdıkları her sağlam gemiye, yaşam boyu gıpta ediyorlar…

Önceki Yazı                                                         Sonraki Yazı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir